Bu Blogda Ara

28 Aralık 2011 Çarşamba

Güllerin Fısıltısı-Teresa MEDEIROS

Güllerın Fısıltısı baya geçte olsa bitti. Morgan'ın patavatsızlıklarına aşık olucaksınız. Ben kitabı çok gülerek kimi zaman içim sızlayarak okudum. Çoğunluklada güldüm. Ki benim İskoç zaafım vardır kitabı öyle yada böyle okurum ama bunu çook beğendim :) Kızımıza son zamanlar çok uyuz oldum yolasım geldiysede barıştılar ya derin bir oh çektik. Keyifli bir aşkın hikayesini okumak istiyorsanız tam size göre bir kitap... Kitap Morgan'ın iki klan arası barışını temsil etmek amacıyla Sabrina'nın klanında her yaz kalmasıyla başlıyor. Yıllar sonra bu iki bacaksız büyümüş olarak karşı karşıya gelirler bu ziyafette Morgan ın babası öldürülür ve suçu kızın babasına atılmıştır doğal olarak. Morgan o tepkiyle Sabrinayı rehin alır ama kızın annesi Elizabeth kızını kurtarır. Morgan hücreye atılır ve daha sonra kızımızın babası hatasını düzeltmek için Morgan a kızını verir. Bizim prenses gibi yetişmiş el üstünde tutulmuş gül kibi kırılgan kızımız bir Dağlıyal evlenmiş ve bu hayata mahkum edilmiştir. Ama Morganın "Dağlı" duygularıyla tutku içinde yanıcaklardır :)

25 Aralık 2011 Pazar

Sarah Blakley-Cartwright & David Leslie Johnson-Kız ve Kurt

   Filmi henüz izlemedim. İlk önce kitabı okudum. Filmden sonra kitabını yazdıkları için olumsuz yönde eleştiri yapan arkadaşlar varsa tekrar düşünmelerini tavsiye ederim. Kitap muhteşem bir dille anlatılmış. İlk bölümler ağır ilerlese de olay aşk üçgenine döndükten sonra kitap sizi içine almaya başlıyor. Ve son ana kadar soluk soluğa okuyorsunuz.
-Bundan sonrası biraz Spoiler içerir.
Valerie 17 yaşında küçük bir köyde yaşayan bir kızdır. Köyü içinden çıkamadığı bir tür hapis olarak görmektedir. Tabi bir de kurt vardır. Köylüler kendi güvenlikleri için kana susamış kurda her dolunay gecesi adak adamaktadırlar… Kısa bir süre sonra kanlı ay gecesi Valerinin ablası Lucie kurt tarafından öldürülür.
-
Kitap boyunca Valerie'nin, Henry'yi mi Peter'ı mı tercih etmesi gerektiği konusunda gelgitler yaşayabilirsiniz. Ama sonu çok iyi bağlanmış. Ve kurdun kim çıkacağını da asla tahmin edemeyeceksiniz... Kırmızı başlıklı kızın böyle bir senaryoya nasıl yol gösterdiğine şaşıracak ve elinizden bırakamayacaksınız...Ayrıca çok şeker bi kitap :)

Kan Yemini-Christopher FARNSWORTH

   Kitap bitti,açıkçası beğendim mi beğenmedim mi karar veremedim.Amerikalı birisi olsaydım kesinlikle beğenirdim ama değilim.Kitap aşırı derecede Amerikan propagandası içeriyor,açıkçası macera kısmına diyecek lafım yok, 24 dizisinin kitap versiyonu gibi olmuş.Başkana ve gelecek başkanlara bağlı vampirimiz, arap-müslüman teröristlere-ki bunlar da doğa üstü şeylerle saldırıyorlar-karşı savaşıyor, bu savaşta vampirimize çırak olarak başkanın kızıyla basılan ajan var ne hikmetse arkadaş süper savaşçıya dönüşüyor, sanırım sebebi Amerikalı olması :)
Neyse yazdıkça anlıyorum ki kitabı o kadar da sevmemişim.Kitapta başka yaratıklar da var onlarla ilgili de söyleyebileceğim tek şey şehir efsanelerinden ve 51 bölge masallarında alınmış olmaları. Neyse uzun lafın kısası fazla bir beklenti içinde olmadan kitapsız kalacağınız bir dönemde okuyabileceğiniz 10 üzerinden 3 verdiğim macera kitabı yazarın zaten 2. kitabı yani vampir furyasından ekmek yiyelim diyen bir arkadaş daha 2. kitabı çevrildiğinde almayı düşünmüyorum.

Metres-Amanda QUICK

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yazarın Ay Işığında Aşk ve Kiralık Nişanlı kitaplarını da okudum ama çok etkilenmemiştim. Sanki hep birşeyler eksik gibiydi ama Metres gerçekten hoşuma gitti, okurken güldüğüm bi kaç sahnesi vardı,kızın o saf sevgisi,adamın ondan neden etkilendiğine anlam veremeyip sonradan "bana sevmeyi öğret" deyişi falan gerçekten hoştu,okudum ve iyiki okumuşum dediğim bir kitap oldu Metres.


Olay Masters Kontu Marcus'un Yorkshire'daki Londra'dan uzak evine çekilmesi, dedikoduyu seven bir İngiliz lordunun onu ziyaret edip Londra'daki,ortalığı birbirine katan metresinden bahsetmesiyle başlıyor. Marcus şaşkın tabiki.Neden mi? Çünkü 4 aydır hayatına hiçkimse girmemiş ve bu Masters Kontu'nun 'dostuyum' diye ortalıkta gezinen bayanı tanımıyordur. İşte bundan sonra Marcus'un Londra'ya gitmesiyle kızın yani Bayan Bright'ın aklı ve kalbi heyecandan yerinden oynuyor. Neden mi? Çünkü Marcus'un ölü bir adam olduğunu sanıyordu!
Ah şu şantajcı adam! Nasıl bir oyun oynuyor böyle?
Okuyun da görün diyorum arkadaşlar :)

Göçebe-Stepheine MEYER

   Kitap dünyamızı istila eden ruhları konu almış ki bence çok ilginç bir konu... İnsanların dünyayı kötü hale getirdiklerini savunarak insan bedenlerine kendilerini yerleştiriyorlar ve o bedendeki ruh artık yok oluyor. Ama bir tanesi var ki... O vücudunu terketmeyi kabul etmiyor. Ve kitabın konusu bunun üzerine gelişiyor. Ruh ve vücudun gerçek sahibinin çekişmeleri ve zorlu mücadelelerini okurken sayfaları nasıl bitirdiğinizi anlamayacaksınız...

   İlk olarak söylemek istediğim bir kitap okuyucusunun ruh haline ve yaşına hitap eder. Çok sevdiğim bu kitabı yaşı henüz 15 olan kuzenime okuması için verdiğimde henüz 100 sayfasına bile gelmemişken bana geri verdi. Demek istediğim şu ki kitap hakkında yorum yapan kişinin yaşınada bakılmalı bence :) Ve ben 19 yaşında birisi olarak bu kitap ile yorumuma başlıyorum...


   Aslında ilgimizi çeken kitap kategorilerinde ya aşk romanı ya polisiye macera romanı yada fantastik macera romaları vardır. Ama bu kitap bence hiçbirisine dahil değil ve kendi başına bir olay kendi başına bir dünya. En az 3 kere okumuş olsam da her seferinde aynı heyecanı tekrardan yaşıyorum. Ve en önemlisi de her seferinde aynı duyguları alabilmem. Bence bir kitapta konu güzel olabilir ama anlatım iyi değil ise o kitap size hiç bir şey vermez. Ama bu kitapta aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Kitabı sadece okumakla kalmayacak aynı anda yaşayacaksınız. Tüm korkuları,mutlulukları,acıları hüzünleri bir bir hissedecek ve yaşayacaksınız... Kitaplığımın baş köşesindeki yerini hiçbir zaman kaybetmeyeceğine inandığım bir kitap. Eğer hala okumadıysanız mutlaka okuyun derim :)

İçinde Aşk Var-Rachel GIBSON

   Eğer romantik komedi canınız çeker olduysa bu kitap tam size göre :) Kitap kısa olsada çok eğlenerek okudum her güzel şey gibi buda hemencecik bitiverdi. Okumanızı tavsiye ederim. Hikaye kızımız Clare'in sevgilisinin gay olduğunu çok acı bir şekilde anladıktan sonra arkadaşının evlilik partisinde bol bol içip kendini sabahında çocukluk arkadaşı ve annesinin hizmetlisinin oğluyla aynı yatakta bulur. Sebastian bir gazeteci kızımızda tarihi aşk romanları yazarıdır. Evet doğru duydunuz bu okuduğumuz kitapları bide yazar pencerisinden görmek ilginçti :) Sebastian buna manalı laflarla işkence edip duruyordur. Sebastianımızda tipik bağlanma problemi yaşayanlardan :) Neyse efenim gel zaman git zaman o kadar kendilerine engel olmadan sonra bu ikili kendini sevgili hayatı yaşayan bir "arkadaşlık" pozisyonunda bulurlar. Ama "arkadaşlıklarının" yoğunluğuna kendileri bile akıl sır erdiremiyorlardır :)

Kara Prens-Christine FEEHAN (yine vampirlerden devam:)

   Bu kitabı okuyacağım diye diye bir hal oldum :D Ne kadar beğendiğimi karıştırmayın zor beğenenin teki oldum son günlerde :) Ama hoştu. Baş karakterimizin hal,tavır,korumacılık ve sevgi gösterileri insanın içini eriticek cinsten :) Kızdaki özgürlük takıntısı beni çıldırttı. Kızım be güzel yavrum bulmuşun dalyan gibi karpatyalı koruyucu kollayıcı seven sevilen bir adam.Neyse konumuzu anlatayım.
   Mikail soyunun prensidir. Ama her Karpatyalı gibi ruh eşini bulması ve ışığına kavuşması lazımdır. Karpatyalıların ruh eşleri olmayınca yıllar geçtikçe duyuları vahşileşiyor ve herşeyi gri görmeye öldürmek dışında hiç bir şey hissetmemeye başlıyorlar. Ruh eşlerini bulmazlarsa vahşi vampire dönüşecekler. Mikailde tam böyle bir durumdayken Raven tarafından beynine fısıldanan bir kelimeyle ruhu bedeni hayatı ve kendi tamamen değişmiştir. Duyuyor, hissediyor ve keyfini çıkarıyor. Kadınını sahiplenmiş ve onu bırakmamak için elinden geleni yapmayı gözüne koymuş. İnsanların fanatik tavırları ve bir vampirin sapkın aklı önlerine taş koysada Raven gene Kara Prens'i ile olucaktır.

P.C. CAST-Tanrıça Serisi

   Kitapları okumaya öyle dalmışım ki yorum yapmak bana külfet gibi geldi. Bu yüzden hislerimi sadece kendimle paylaşmak istedim. Ancak son kitap, yani Gül Tanrıçası için söyleyeceklerim var. Yine de öncelikle diğer kitaplar hakkında kısaca fikirlerimi belirtebilirim.


   Deniz Tanrıçasında alışkın olduğum, haşin ölümsüz aşklardan farklı olarak, naif ve her satırda duygusallık damlayan bambaşka bir aşkı okudum. Zengin ve ilginç bir hayal gücünün eseri harika dünyalar keşfettim. Cinselliğin standartlara sığmadığı, hatta çoğumuzun yadırgayabileceği cesur birliktelikleri hiç yadırgamadan merakla ama bir national geographic belgeseli tadında değil de duyguyla takip ettim. İçlendim, güldüm, ağlama raddesine geldim ve sonunda en az CC ve Dylan kadar mutlu oldum.


   Bahar Tanrıçasına, yorumlara göre serinin en güzel kitabını okuyacak olmanın heyecanı ile başladım. Zaten etkileyici olmasını bekliyordum çünkü en kudretli üç kardeşten birisi olan Hades’in aşkını okuyacaktım. Mitoloji ile pek ilgili birisi olmadığımdan Hades’in hep kötü bir tanrı olduğunu düşünmüştüm ama kitabı okurken, aksine fazlasıyla kırılgan ve aşka hasret bir adamla tanıştım. İtiraf ediyorum seri içinde en çekici bulduğum karakterdi:) Alınganlığı, hassasiyeti ve saklı tuttuğu tutkusuyla okumaktan müthiş bir keyif aldım. Modern ölümlerin dünyasından gelen İtalyan asıllı fırın sahibi Lina’nın büyülü bir ritüel sonrasında istemeden Bahar Tanrıçası Persephone’nin bedenine girmesiyle başlıyor olaylar. İnanılmaz güzellikteki tanrıça bedenine giren orta yaşlı modern Lina, sahip olduğu güçlü ruh ve eşsiz özellikleriyle bahar tanrıçasının güzelliğine güzellik, ölüler diyarına da renk katıyor. Tabi kısa sürede Hades’in aşkına sahip olarak okurlara mutluluk ve heyecan kattığını da eklemeliyim. Deniz Tanrıçasında yeni ve harika dünyalar keşfettim demiştim ya, işte bu kitapta hayal bile edemeyeceğim güzellikte, cennet böyle bir şeydir diyebileceğim çok daha masalsı ve inanılmaz bir alemle karşılaştım. Yazarın hayal gücü oldukça güçlü:) Harika bir kitaptı…


   Işık Tanrıçası ilk iki kitaptaki büyüden pek nasibini almamıştı çünkü antik dünyada değil de günümüz Las Vegas’ında geçiyordu. Bu elbette tapılası Apollon’un değerini azaltmadı. Aksine ondaki tanrısal gücü daha fazla hissetmeme ve tezatlarıyla etkilenmeme neden oldu diyebilirim. Baş karakterimiz Pamela’nın son derece sarhoş ve melankolik bir halde, farkında olmadan dahil olduğu ritüeli tamamlayan dileği tatlı bir hikayenin kapısını açtı. Apollon gerçekten aşık bir tanrıydı. Zaten yazarın diğer iki kitabında da saf, iyi niyetli bir aşk vardı. Etkilendiğimden emin olun çünkü ilk kez bir kitapta ağladım:) Ama tatmin olmadım. Sonu içime sinmedi, boşluk kaldı. Mutlu son gibi değildi ve hala hatırlayınca üzülüyorum. Bir sürü teori ortaya atılabilir Pam ve Apollon için ama hangisi doğrudur bilmiyorum… Bu kitap bende bir huzursuzluk yarattı… Ben olsam başka bir çözüm üretirdim…


   …VE… Gül Tanrıçası… Yorumları okudum. Minotaur efsanesinin boynuzlu ve toynaklı, keskin dişleri olan ve sesi bir insanınkine benzemeyen yaratığının hikayesine karşı ne hissedeceğimi bilemeden başladım. Ama şimdi net bir şekilde Güzel ve Çirkinin tutkulu hikayesi bu olmalı diyebiliyorum. Kesinlikle farklı yorumlanmış olsa da konu, karakterler ve aşkın rolü aynı noktada birleşiyor:) Hissettiğim şu; Aşık oldum…


   Miki güllere neredeyse tapma derecesinde bağlı ve aileden kalma bir gelenekle onları kendi kanıyla besleyecek kadar güllerin canlı varlıklarına inanan bir kadın. Sebebi soyadı… Miki gül diyarının rahibelerinden biri ve nesilden nesle aktarılan bu kutsal kanın son temsilcisi.


   Varlık amacı sadece gülleri ve diyarını korumak ama o farkında olmadan, uzun süre önce yaptığı bir hata sonucu lanetlenip, taştan bir heykele dönen gül diyarının koruyucusunu kendi kanıyla uyandırıyor ve daha ne olduğunu anlamadan, kendisini erotik rüyalarından tanıdığı başka bir diyarda buluyor… Görevi, despot tanrıça Hekate’nin de söylediği gibi gülleri iyileştirmek ve onlara güç vermek. Miki her ne kadar durumunu yadırgasa da güllere olan tutkusu ve koruyucusuna olan ilgisi yüzünden bu görevi severek yerine getiriyor.


   Koruyucusu Asterius bir Titan’ın oğlu,yarı tanrı. Hatta adına efsaneler olan, adaklar adanan türünün tek örneği inanılmaz bir yaratık. Tanrıça Hekate’nin ona bahşettiği erkek kalbi ve ruhu sayesinde tamamen bir canavar olmadığı gibi şefkati ve duygusallığıyla da okurun aksini düşünmesine izin vermiyor. Seneler önce bir rahibeye gönlünü kaptırıp görevini yerine getirmediği için Hekate tarafından lanetlenip bir heykele döndürüldüğü için şimdi adımlarını dikkatli atıyor. Yeniden aşık olmak ve aynı hataları yapmak niyetinde olmasa da şimdiye dek gelen hiçbir rahibeye benzemeyen, modern dünyanın güçlü kadın profiline sahip ilginç, seksi ve çekici rahibe Miki’ye karşı dayanılmaz bir arzudan kaçamıyor. Ancak tanrıçanın da aynı şeylerin tekrar yaşanmasına izin vermesi mümkün değil. Bu nedenle Miki, Asterius’u gerçek aşkla (hem erkek ruhunu hem de canavar tarafını eşit olarak) sevmedikçe ikisinin bir araya gelmesine mani olacak engeller koyuyor.


   Asterius, yazarın güçlü betimlemeleri sayesinde fazlasıyla gözümde canlandı. Ürkütücü göründüğü doğru ama yazarın onun ruhuna dair yaptığı betimlemeler sayesinde beni daha çok etkileyen maneviyatıydı. Öyle şefkatli, ürkek, utangaç, güçlü, öfkeli, aşık, tutkulu ve kesinlikle mükemmel bir yaratık Asterius… İnkar etmiyorum, aralarındaki cinselliği kabullenmek biraz tuhaftı ama rahatsız etmedi. Hatta bir deniz erkeği ile olan kadar bile etmedi. Çünkü Miki bunu yadırgamadı ve vahşi, ihtiraslı kişiliği yüzünden arzu ettiğine sahip oldu.
İnanılmaz duygusal ve etkileyici bir anlatım vardı baştan sona… Fedakarlık ve aşk arasındaki çelişki, acıyı kabullenme ve ömür boyu bununla yaşamaya katlanma… hepsi içime dokundu. Kalbimi titretti… Tanrıça serisinin yayınlanan ennnnnn beğendiğim kitabıydı…


   Seride ortak bir nokta dikkatimi çekti. Her bir kadın modern dünyanın güçlü kadınlarıydı. Zayıf olan sadece ölümlü kabuklarıydı. Ruhları her iki dünyada parlayan birer mücevher gibiydi ve bu bana göre sadece onlara bahşedilen bir yetenek değildi… Bu hepimize ait… Dileğim şu… İçinizdeki tanrıçayı keşfedin, o zaman parıldadığınızı göreceksiniz…

Savannah Vampirleri Serisi-Raven Hart (Ahh ne olacak benim bu vampir tutkum:)

   Savanah Vampirleri serisi bitti... Toplamda 5 kitap.CAZİBE - SIR - ÖPÜCÜK - İHANET - İNTİKAM
Sırayla okudum veee bayıldığımı söylemeliyim! Serinin çevirisi çok güzel,yayınevine ayrıca tebrikler. Akıcı ve sürükleyici bir anlatımı vardı...


   İki ana karakterin gözünden ikisi için ayrı bölümler halinde birinci ağızdan anlatılıyordu. Ana karakterlerimiz William ve Jack birbirine tamamen zıt karakterlerdi,ikisinide çok sevdim... William Jack in yaratıcısıydı yani babasıydı,Jack de yaramaz ve laf anlamaz oğuldu... William İngiliz beyefendisi Jack ise İralandalı bir inatçıydı... Ama William Jack'in kalan insanlığına olan bağlılığını çok seviyordu.Ayrıca harika yan karakterler var,özellikle William ın koruyucu antik Mısır köpekleri Deylaud ve Reyha ya bayıldım.(Gündüz köpek gece insan oluyorlar). Connie çok sevdiğim bir kadın karakter oldu,Jack in ona olan aşkı harikaydı.




   Kısacası serideki tüm karakterler ayrı ayrı güzel konusu ise muhteşem! Kitapta hareket hiç bitmedi :) Vampirler,kurtadamlar,şekildeğiştirenler,büyüler ve ayinlerle konu hiç sıkmadı bir kitaptan diğerine uçarak geçtim :) Hareketli fantastik kitap sevenlere şiddetle (!) tavsiye ederim...

Christopher PIKE-Sarışın Vampir

   Kitabı gün itibariyle bitirmiş bulunuyorum. Arka kapak yazısına çok güvenerek aldım. Gören bilir arka kapak yazısı çok güzeldi. Kitabın ilk bölümüde beni etkilemedi değil. Ben klasik vampirlerden değilim falan derken ben de akıcı ve muhteşem bir kitap bekliyordum. 
   Sizin de farkettiğiniz gibi beklediğimle kaldım. Kitabı gerçekten pek beğenmedim. Fantastik kitaplarını severim. Hele ki yeni vampir serilerini. Ama bu vampir serisi bambaşkaydı. Hikayede belli başlı bir düzen yoktu. Olaylar karmakaraşıktı. Kitabı 3 bölüme ayırmış yazarımız ve hayret derecesinde karıştırmış olayları. Tasviri ve anlatımı beni pek etkilemedi. Hoş değildi. Sarışın vampirimiz Sita, ordan orya koşturuyordu. Bi bakıyorduk okuldaydı bir bakıyorduk evde. Daha sonra okula gitmedi de zaten. Sevenler var mı bilmiyorum ama benim hoşuma gitmedi. Kitabı bitirdim. 
Boş zaman öldürme kitabıydı. Tavsiye etmiyorum Paranıza yazık olmasınnnnn!!.

Lisa McMANN-UYANIŞ

Altın kitaplardan genelde fantastik okumam,bu kitabı da arkadaşım yolladı okumam için zaten.Özgün bir konusu var ve hızlı bir kitap.Ama bence kitabın bu kadar çabuk bitmesinin sebebi şahane bir kitap olması değil,yazarın kullandığı basit dil.Janie kalktı,uyudu,rüya gördü vs vs,alıştığımız devrik cümleler ya da betimlemeler uzatmalar vs hiç yok.Genelde böyle yazılması iyi bir özellik ama bu kitap o kadar sade ki çok göze çarpıyor ve bu yazar için bir eksi bence.Bazı yerleri bana çok saçma geldi.Çocuk'un onu aldattığını sanıyor,çocuk 2 cümle kuruyor gülüşmeye başlıyorlar her şey gene lay lay lom.Benim için orta halli bir kitaptı.

Christie Silvers-BALANS(Orjinal ad:A Midnight Infatuation)

   Yayıncı yeni bir yayıncı olduğundandır diye düşünüyorum ya da öyle düşünmek istiyorum diyelim, ciddi anlamda kötü bir çevirisi vardı. Çoğu cümle o kadar devrikti ki anlamak için gerçekten 3-5 kere okuyup büyük çaba sarf etmem gerekti. Ayrıca sanki kitap denetimden geçirilmemiş gibi çoğu yerde hata vardı. Konu ilginç olmuş ama biraz baştan savma gibi geldi bana. Kitabı 4-5 saatte bitirmeniz mümkün.. Ben 6 saat civarında bitirdim. Sayfa sayısına bakmayın fontu büyüktü. Bence kitap daha farklı şekilde yazılabilirdi. İyi bir konusu vardı. Neyse, son olarak kitap sizi tüm bu olumsuzluklarına rağmen sıkmıyor ve okumanıza engel olmuyor.
   Okuyacak olanlara iyi okumalar :)

İçimdeki The Twilight Saga aşkı :)

   Artık bilmeyen kalmadı sanırım Edward ve Bella'nın aşkını...Tüm dünya tarafından sevilen,beğenilen,en önemlisi benimsenen bir seri haline geldi Alacakaranlık Efsanesi.Geçtiğimiz ay 4.filmin ilk kısmı vizyona giren film önceki 3 kitap uyarlamasında olduğu gibi gişe rekorlarını alt üst ediyor :) burada gülmemin sebebi biraz da dalga geçmek aslında...Böyle bir film tabiki de rekorlar kıracak.Haftalar öncesinden seanslar belli olunca ayırtmıştım biletimi,arkadaşlarım benimle gelmeye son anda karar verince onlara bilet bulamadık,düşünün artık gerisini...
  Eğer neden bu kadar bağımlı olduğumu bilmek isterseniz serinin tamamını okuyun derim.Filmin içinde de mutlaka kendinizden birşeyler bulacaksınız eminim.İyi okumalar ve iyi seyirler :)

Hayatımda okuduğum en güzel serilerden biri:The Hunger Games!

Favori yazarlarımdan Suzanne Collins'in kaleme aldığı bu seriyi blogumun ilk konusu olarak seçmemin nedeni kitabın beni içine alarak sürüklemesi diyebilirim.Hem kurgusu,hem anlatış şekli ile okuyucuyla arasında özel bir bağ kuruyor.Hayat verdiği karakterleri gözünüzde kolayca canlandırabiliyorsunuz.Ayrıca konusu da bir o kadar ilgi çekici.Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içinde yeniden doğan bir yerde geçiyo hikayemiz...Katniss,Peeta ve Gale ile soluksuz bir hikayeye başlıyorsunuz... :)